Людей вважають цю рецензію корисною: 3
Рекомендована
0.0 год. за 2 тижні / 8.8 год. загалом
Додано: 18 квіт. 2020 о 8:04
Оновлено: 1 трав. 2020 о 10:10

Transistor

İncelemenin başına şu notu düşmek istiyorum: Supergiant Games oyun yapma konusunda harikalar yaratan bir firma. Çok mu oyunu var? Hayır! Bastion, Transistor, Pyre ve Hades olmak üzere 4 adet action-RPG türünde oyunları var. Bastion'ı çok severek oynamıştım yalnız Transistor'ı çok sonra oynama fırsatı verdim kendime ve kızdım biraz da. 2014'te çıkan böylesi güzel bir oyunu nasıl bu kadar geç bir tarihe bırakırım diye. Hikayesi, oynanışı, sanat tasarımı ve karakter kurguları ile muazzam bir oyun olan Transistor incelememe hoş geldiniz!

Transistor bilim kurgu temalı bir aksiyon RPG oyunu. Oyunda yönettiğiniz karakter Red, Cloudbank şehrindeki çok güzel ve çok ünlü bir şarkıcı. Transistor ise savaşmak için kullandığı ileri düzey bir kılıç! Camerata'ya (gizli üst düzey brujavazi bir grup) adaleti getirmek için "the Process" isimli büyük bir lejyona karşı savaşıyor. Peki bu hikaye nasıl mı başlıyor ? Red ve arkadaşı bir saldırıdan ucu ucuna kurtuluyor daha doğrusu arkadaşı kurtulamıyor ve transistor'un içinde bize oyunu anlatan kişi oluyor. Red ise bu saldırıda sesini kaybediyor. Red ve Transistor'un birbirini bu denli tamamlayışı oyunda göz dolduran ilk öğe olarak karşımıza çıkıyor. Transistor'u aldıktan sonra Cloudbank şehrinin sokaklarını adım adım geçen Red, ünlü bir çok ismin bu saldırıda hayatını kaybettiğini görüyor. Transistor özelliği gereği bu kişilerin ruhlarını ve temel özelliklerini kılıcına işleyebiliyor! Oyundaki combat sistemi ise burada başlıyor diyebiliriz. Hikayenin özeti ise şöyle: Güçlü ve güzel bir kadın sistemin kendinden ve sevdiklerinden çaldığı hayatı oyundaki tüm yapbozları çözerek geri alıyor! Oyunun sonu ise gerçekten göz dolduruyor. O kadarını da söylemeyeyim değil mi! (Merak eden SS'lerime bakabilir)

Grafiklerden bahsetmek istiyorum: Action RPG oyunları için Supergiant Games'in grafiklere hükmettiğini söylersem sanırım ileri gitmiş olmam bu sadece Transistor için değil aynı zamanda diğer oyunları için de geçerli. Tüm oyunlarında aynı derinliği ve aynı kaliteyi konuşturmayı başaran harika detayları en doğru şekilde işleyen bir yapıları var. Açıkçası abartı bulduğum çok bir nokta olmadı, eksik bulduğum şurası da şöyle olaydı dediğim grafik özelinde bir nokta da söz konusu değil. Taktir edilsin ulan!

Oynanışa geldiğimizde ise, Red'i yukarıda bahsettiğim combat sisteminin içinde kullanıyoruz. Hikayede ilerlerken şehirdeki ünlü kimselerin datalarını Transistor'un içine kaydedip skillerimizi ayarlıyoruz. Yalnız altını çizmek istediğim bir nokta var. Totalde alacağınız tüm farklı skiller aktif kullanılabildiği gibi pasif ve upgrade skil olarak da kullanılabiliyor. Yani her alınan yetenek 3 farklı boyutta kullanılabiliyor. Ayrıca oyunda daha ileriye gitmek için her seviye açıldığında size sunulan "limiter"lar mevcut. Yani oyunun başında oyun kolay olsun zor olsun diye seçmiyorsunuz. Ne kadar ve hangi açıdan zor olacağını "limiter" ağacından açıp kapatabiliyorsunuz. Diğer bir konu ise combat hali, combat süresinde öldüğünüzü varsayalım, skillerinizden biri (en son aktif olarak kullandığınız - ayrı bir limiter açık değilse -) iptal oluyor ve oyuna devam edebiliyorsunuz. Aktif olarak 4 adet yetenek kullanabildiğinizi düşünürsek oyunda 3 kere fail edip devam edebiliyorsunuz. Zamanla da patlayan ve kullanılmaz hale gelen bu yetenekleri baştan kullanabiliyorsunuz. "Access Point" adı verilen noktalardan limiter ve yetenek ağacınızı kontrol edebiliyorsunuz.

Bu kısımda ayrı bir başlık altında oyuna derinlik kazandıran Transistor'un özelliğini anlatmak istiyorum. Transistor'un manası her dolduğunda zamanı durdurabiliyor ve tüm skillerinizi stratejik bir şekilde kullanabiliyorsunuz. Bakın bu kısımda transistor'un manasını kullandığınız her yetenek tükettiği gibi zamanı durdurduğunuzda attığınız adımlar da aynı şekilde mana tüketiyor. Buna ek olarak skillerin birbirleri ile yaptığı kombolar mevcut (access point'te her birinin bir diğer ile olan etkileşimi verilmiş) ya da bir yeteneği yek bir şekilde arka arkaya kullanmak istediğinizde daha efektif kullanabilmek için bazı trick'ler var. (örneğin: backstab yani rakibe arkadan saldırdığınız kritik darbe atıyor olmanız gibi) Savaşma mekaniğine stratejik derinlik kazandıran bir çok öğesi bulunuyor.

Oyuna aşık olunacak çok nokta var ama ben burada 2 adet konudan öncelikli olarak bahsetmek istiyorum: Grafik Tasarım ve Müzikler.
Grafikler: RPG türünde özellikle grafiklerin ne kadar önemli olduğu yadsınamaz bir gerçek. (Bknz: The Witcher 3) Oyundaki tüm map detayları harika işlenmiş bunu oynarken ya da oynanış videolarına göz atarken fark edersiniz ama "break room" ve bölümler arası izlediğimiz görseller oyuna o kadar güzel bir hava katmış ki söze dökmek güç. Öncelikle "break room" Supergiant Games'in ismi değişse tüm oyunlarında olan bir dinlenme odası gibi düşünebilirsiniz. Hani hikayeden ayrı ve zorluk seviyesi gittikçe artan çeşitli mini oyunlar oynadığımız ve karşılığında exp ve oyunda açılmayan farklı elementleri açtığımız yerlerden bahsediyorum. İçerideki dizayn ve kurgu harika! Peki ya o geçiş grafikleri, o kadar güzel çizilmiş ki içine düştüm Red'İn resmen! Bir sonraki tasarım ne zaman gelecek acaba diye bir kaç kere düşündüm. SS'lerime bir göz atın. Çok güzel çizimler var!
Müzik: Break Room'daki tüm kapılardan geçip istenilen görevleri yaptığınızda yeni açtığınız müziklerin güzelliğinden mi bahsedeyim yoksa oyundaki tüm soundtrack'lerin oyun ile entegre nasıl güzel tınladığından mı bahsedeyim bilemiyorum. Buna siz karar verin! Küçük bir ipucu veriyorum: "Coasting ve In Circles"i break room'da tamamen dinleyin. Pişman olmayacaksınız!
Darren Korb'un yüreğine sağlık diyelim :)
İlgilisi için: https://open.spotify.com/album/3B0PgLmgaW0gJth55ApWbw?si=62OlmBnWR1aez-bcM-kGPQ
Müzik ve çizgi bir araya gelerek resmen oyuna ayrı bir hava katmış, ikinci bir tat vermiş.

Kontrollerden kısaca bahsetmek gerekirse, oldukça rahat bir şekilde oyuna adapte oluyorsunuz. Ben klavye ve mouse ile oynadım, bildiğim kadarı ile gamepad desteği var oyunun. W,A,S,D yön tuşları, E etkileşim tuşu, Space transistor'un zaman kontrolü için aktivasyon tuşu ve 1-2-3-4 'de seçtiğiniz yetenekler bulunuyor. Bu yetenekleri sağ tık ile kullanıyorsunuz sol tık ise pick yani düşman seçmek için kullanılıyor. Zaman yönetimi oyunun temel combat stratejisinin temeli olduğu için her şeyi deneyerek çok rahat öğrenebileceğiniz gibi oyunun ilk başında temel her hareketi oyun size iletiyor.

Bazı notlar:
- Oyunun dili ingilizce arkadaşlar yani tüm seslendirme sadece ingilizce. Türkçe altyazı ya da ses yaması var mı bilmiyorum ama zannetmiyorum ki ingilizce dışında bir dil eklense oyun bu kadar etkili olabilir. Transistor'un seslendirmesini duyduğunuzda anlayacaksınız. Hikayeye kendinizi tamamen kaptırmak için biraz ingilizce bilginiz olması gerekiyor. Oyun genelde monologlardan oluştuğu için ileri düzey bir ingilizceye ihtiyaç duymuyor
- Oyunun bir giriş ekranı yok! Evet direkt oyuna giriyorsunuz, bu kısımda ben de biraz şaşırdım. Yani bi menü ekranı görememek ve bilgisayarıma göre teknik ayarları yapıp oyuna girme alışkanlığımı hiçe sayan bir "hadi anam oyuna!" kafası var.
- Oyun bende açılırken çözünürlüğü her seferinde ayarlamam gerekti ama oyunda bunun dışında herhangi bir patlama, ya da bug ile karşılaşmadım.
- Autosave atıyor oyun merak etmeyin. Save butonu ya da souls mantığına dayanan bir sistemi yok. Access Point'ler tek save noktası değil. (öyle olsa bile her fight'ın ardına ve öncesine birer tane yerleştirmişler)
- Bazı fightlar can sıkıcı şekilde kendini tekrar ediyor yani combolar anlamsız kalabiliyor. Bunu es geçmemek lazım.

Transistor'un harika hikayelendirmesini dinleyin, Red'e adaleti sağlamasında yardımcı olun. Red'e ve Transistor'a bir şans verin, böylesi bir macerayı her zaman yaşamazsınız!
Max. 9 saatte bitireceğiniz muazzam bir hikaye düzeni için 32 TL hiç bir şey. Ayrıca durmadan indirime giriyor şu an 6.4 TL mesela. E hadi, kaçırmadan başlayın!

Puan: 9.6 / 10
Чи була ця рецензія корисною? Так Ні Кумедна Нагородити